Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Reşat Öngören, ölüm ve yas konusunu değerlendirdi. Prof. Dr. Öngören, sağlık kurumlarında yakınlarının yanında olamadığı durumlarda hiç olmasa bir din görevlisinin hastaya refakat etmesi yönünde hukuki düzenleme yapılmasını tavsiye etti.
İSTANBUL (İGFA) – Ölmek üzere olan kimsenin son anlarını huzur içinde geçirmesi için gerekli ortamın hazırlanması gerektiğini dile getiren tasavvuf araştırmacısı Prof. Dr. Reşat Öngören, “Allah’a kavuşmak üzere olduğundan ölüm döşeğinde iken yanında sevdiği kişilerin bulunması, yumuşak ve hafif bir sesle kelime-i tevhidin (Lâ ilâhe illallah) tekrar edilmesi tavsiye edilmiştir.” dedi.
Kötülükten sakınıp iyilik ve güzellikleri yaşayarak ve yaşatarak “Allah dostu” olma özelliğini kazananlar için ölümün korkulacak bir durum olmaktan çıktığını anlatan Prof. Dr. Reşat Öngören, “Hatta ölümle Dosta kavuşacak olmanın sevincini gönüllerinde hissetmeye başlarlar. Bunlardan bazıları ölürken tebessüm eder, bazıları sevincinden uçacakmış gibi coşar, bazıları vefat ettikten sonra hayat belirtileri gösterir, bazıları ölmeden cennetteki yerini görüp sevinirler. O yüzden Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî gibi birçok Allah dostu ölmeyi ‘şeb-i arûs’ olarak, yani düğün gecesi sevgiliye kavuşma şeklinde ifade etmişlerdir. Böyle bir ölüm esasen yeni bir doğum anlamına gelmektedir.” diye konuştu.
ÖLMEK ÜZERE OLAN KİMSENİN SON ANLARINI HUZUR İÇİNDE GEÇİRMESİ İÇİN NE YAPMALI?
Prof. Dr. Reşat Öngören, ölmek üzere olan kimsenin son anlarını huzur içinde geçirmesiyle ilgili şunları kaydetti:
“Ölmek üzere olan kimsenin son anlarını huzur içinde geçirmesi için gerekli ortamın hazırlanması gerekir. Allah’a kavuşmak üzere olduğundan ölüm döşeğinde iken yanında sevdiği kişilerin bulunması, yumuşak ve hafif bir sesle kelime-i tevhidin (Lâ ilâhe illallah) tekrar edilmesi tavsiye edilmiştir” diyen Prof. Dr. Öngören, “Bununla birlikte pek çok kişinin evinde sevdiklerinin yanında değil de sağlık kurumlarında ruhunu teslim ettikleri bilinmektedir. O yüzden sağlık kurumlarında yakınlarının yanında olamadığı durumlarda hiç olmasa bir din görevlisinin hastaya refakat etmesi ve onu dualarla, tevhitlerle uğurlaması güzel olur. Bu hususta hukuki bir düzenlemenin yapılmasına şiddetle ihtiyaç olduğunu belirtmeliyim” dedi.
TÂZİYEDE NASIL BAŞ SAĞLIĞI DİLENİR?
Dinimizin bizden ölüm ve benzeri musibetler karşısında sabırlı ve metanetli olmamızı istediğini dile getiren Prof. Dr. Reşat Öngören, taziye konusuna da değindi.
Prof. Dr. Reşat Öngören, tâziyenin, yakını vefat eden kimseleri sabır ve metanet göstermeye teşvik etmeyi, baş sağlığı dilemeyi, onları teselli edip acılarını paylaşmayı ifade ettiğini belirterek, “Hz. Peygamber’in (a.s.) yakını ölenleri ‘Veren de alan da Allah’tır; O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır’ şeklinde teselli ettiği bilinmektedir. Ölen hakkında, ‘Allah rahmet eylesin; mekânı cennet olsun, Allah kusurlarını bağışlasın’ gibi sözlerle dua edilmelidir. Ayrıca ‘Geride kalanların başı sağ olsun; Allah sabırlar versin; kalanlara Allah hayırlı uzun ömürler versin; Allah başka acı göstermesin; ölenle ölünmez er geç hepimiz öleceğiz; Allah iman nasip etsin’ gibi cümlelerle ölenin yakınları da teselli edilir.” dedi.
Prof. Dr. Reşat Öngören, ölenlerin Peygamber Efendimizin emrine uyarak güzel hâtıralarıyla ve iyilikleriyle yâd edilmesi ve hakkında çirkin sözler söylenmemesi gerektiğine de işaret etti.